Deniz Sağdıç Kimdir?

Mersin’de dünyaya gelen Deniz Sağdıç, oldukça kalabalık ve neredeyse tüm üyeleri zanaatkar olan bir aile çevresinde büyüdü. Daha çocukluk dönemlerinde babasının cam atölyesinde vitraylar yapmaya başladı. Dekoratif cam tasarımı yapan amcasına desenler çizdi. Halasının terzi atölyesinde eskimiş denim giysi parçalarından kadın çantaları yaparak yazın sahil kenarında bunları satıp harçlığını kazandı. İleride yaratıcı bir işle uğraşacağına daha o dönemlerde karar vermişti. Liseyi bitirdikten sonra Güzel Sanatlar Resim Bölümü’ne yetenek sınavıyla kabul edildi. Üniversitenin ilk yılının sonunda kendi atölyesini kurdu. Hem resim satarak hem de resim dersleri vererek daha o dönemde kendi geçimini sağlamaya başladı.

Güzel sanatlar eğitiminden fakülte birincisi olarak mezun oldu. Kendi okulu dahil birkaç üniversiteden öğretim görevlisi olması için teklif aldı. Ama “Gerçek bir sanatçı olmak istiyorsam ülkenin sanat başkentine, İstanbul’a gitmem gerekiyor.” düşüncesi ile akademik kariyeri bir kenara bırakarak ve atölyesini kapatarak o zamanlar çok iyi bilmediği bir şehir olan İstanbul’a taşındı. Sanatının ilk yıllarından başlayarak, uzun süre, kadının toplumdaki yerini mesele edinen çalışmaların içinde bulundu. Resim alanındaki yüksek lisansını da kadın imgesinin medyadaki yerini araştıran teziyle tamamladı. Deniz Sağdıç, yaşamını ve çalışmalarını İstanbul’da sürdürmektedir.

Kariyerindeki geçişler nasıl oldu, bu yolculuk nasıl şekillendi?

Sanat hayatının ilk yıllarından itibaren çoğunlukla yağlıboya ve akrilik olmak üzere diğer boya çeşitleri, taş ve metal heykeller, çeşitli baskı resim teknikleri ve video sanatında eserler üretti. 2000’li yılların ilk yıllarında, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye sanat ortamında da bir ‘kavramsal sanat’ tartışması başladı. O dönemde kavramsal sanat, her gün sayıları artan bienallerin de etkisiyle çoğu sanat profesyoneli tarafından sanki sanatın olmazsa olmaz bir biçimi gibi lanse edilmeye başlanmıştı. O dönem bu yaklaşıma bir eleştiri olarak “Ready-ReMade” isimli projesini gerçekleştirmeye başladı. Bu projede, kavramsal sanata konu olan hazır nesnelere (ready made), sanatın klasik yöntemlerini, boyama, yontma gibi teknikleri uygulayarak, bu nesneleri sanat eserlerine dönüştürdü. Süreç içerisinde, bu nesne ve objeler yerini daha çok atık malzemelere bıraktı. O zamandan beri Sağdıç, her türlü kullanılmış objeyi ve atık malzemeyi geri dönüşüm ve ileri dönüşüm prensibiyle sanatın kendi dünyasında eser olarak yeniden var etmeye çalışıyor.

Kendi yöntemiyle hayata getirdiği portreler

Çalıştığı çoğu portre gerçekte olmayan, sanatçının hayal dünyasının ürünleri. Gerçek kişilere ait portreler ise çoğunlukla kurum veya kişilerle yaptığı iş birliği projelerine ait çalışmalar. İş birliği projeleri, doğası gereği basında ve sosyal medyada çok daha fazla yer aldığı için çoğunlukla kişilere ait portreleri çalışıyormuş gibi görünse de durum aslında tam tersi.

Sanatçı, çalışmasında konu edindiği duygu ve düşünceyi çok daha etkili yansıtabilmek için insan yüzlerini kendisi kurguluyor ve ortaya çıkarıyor. İletişim teknolojileri sayesinde görselleşmiş bir dünyada yaşıyor olmamız sayesinde sosyal medya aracılığıyla sıradan insanların, duygu ve ifadeyi son derece etkili yansıtan portreleri, sanatçının etkilendiği, ilham aldığı kaynaklar.

Bir eserin ortaya çıkma süreci

Çalıştığı eserdeki konuyu anlatmaya uygun ve yüz ifadesiyle duyguyu verebilen bir portreyi önce kendisi bir eskiz gibi çalışan Sağdıç, bu eskizi bilgisayara yükleyerek çeşitli programlar aracılığıyla yeniden şekillendiriyor; renk, ışık ve gölgeler ile amaçladığı ifadeyi yansıtana kadar müdahalelerde bulunuyor. Nihai görünüşü kazandığında bu portreyi baz alarak eserin yapımına başlıyor.

Kullandığı malzemeler, objeler, çeşitli eşyalar ve atıklar olduğu için her bir eser zorlu ve emek dolu uzun saatlerin ürünü. Bir eseri tamamlamak günler ve haftalar alırken o malzemeyi nasıl şekillendireceği, onu nasıl çalışılabilir hale getireceği üzerine deneme ve çalışmaları en az eserin üretimi kadar zaman isteyen hazırlıklar. Bir çalışmayı bitirmeden diğerine başlamayan sanatçı, konu her seferinde farklı ve yeni bir malzeme olunca kimi süreçlerde o çalışmaya biraz yabancılaşmak, dışarıdan bakabilmek adına başka bir çalışmaya geçerek bir demlenme süresi oluşturmaya çalıştığını belirtiyor.

Sanat ve sürdürülebilirlik arasındaki malzemeye getirdiği yeni bakış açısı

Geri dönüşüm ve ileri dönüşüm ile ilgili genel algının sadece belirli ürünlerle ya da ürünlerin sadece belirli kısımlarıyla sınırlı olduğu düşüncesini yıkmak için yola çıkan sanatçı, izleyenlerin ‘’tüketim’’ kavramı hakkında yeniden düşünebilmelerini sağlamaya, sınırları zorlamaya çalışıyor. Sanatçı, çöpe atılmış bir nesnenin ya da herhangi bir atık malzemenin kendi ellerinde bir sanat eserine dönüşmesi için hiçbir sınırın olmadığını söylüyor. Bu nedenle örneğin bir tekstil ürününün sadece kumaş kısımlarının değil, düğme, fermuar gibi parçaları da dahil olmak üzere her bir parçasının değerlendirilebileceğini göstermeyi amaçlıyor. Bunun kendisi için zorlu olmasına karşın son derece heyecan verici bir meydan okuma olduğunu da ekliyor. Her seferinde yeni bir eserde mümkün olamayacağı düşünülen bir malzemeyi tahmin edilemeyecek bir biçimde sanat eserine dönüştürerek insanları şaşırtmaktan son derece keyif aldığını belirtiyor.

Denimle ile olan tutkulu ilişkisi

Hazır nesnelere müdahale ederek onları sanatın dünyasında birer eser olarak dönüştürmeyi amaçlayan projesinin bir sürecinde, o günlerde üzerinde çalıştığı esere gardırobunda duran oldukça eskimiş denim giysileri de eklemeyi düşünen Sağdıç, bir malzeme olarak denimle çalışmaya başladıkça onun sunduğu neredeyse sınırsız imkanları keşfetmeye başladı.

“Denim öyle bir malzeme ki, onu tıpkı bir mermer veya ahşap parçası gibi kazıyabilirsiniz. Kazıdıkça denim size yeni katmanlar ve sonsuz sayıda renk tonları sunmaya başlar. Üstelik bunu yaparken mermer ve ahşapta olduğu gibi kırılmasından korkmazsınız. Denim sadece görsel bakımdan değil sağladığı farklı imkanlar bakımından da bir sanatçının çalışmaktan heyecan duyacağı bir malzeme” diyor Sağdıç.

Denimden yapılmış eserlere insanların dokunmak ve onu hissetmek istediklerini, çünkü denimi yakından tanıdıklarını, onunla yapılmış bir sanat eserini kendilerinden bir parça gibi gördüklerini söylüyor.

Eserlerini sadece sergilemekle yetinmeyip, her sergi projesine paralel kamuya açık workshop etkinlikleri düzenleyerek katılımcıların denim vb. malzemeler ile yapılmış eserlere sadece dokunmakla kalmayıp, aynı zamanda kendilerinin de yaparak eserlerin hayata geliş sürecinin önemli bir parçası haline geldikleri bir deneyim yaşamalarını sağlıyor.

Sanat insanın ta kendisidir…

Ortaya çıkan atıklarla nasıl başa çıkılacağı halen büyük bir sorunken böylesine problemli bir alanda sanatın dili ile konuşmayı tercih eden Deniz Sağdıç, birisinin giydiği bir jean üretilirken çıkan kumaş artığını, bir başkasının duvarındaki portrede, resmin bir parçası yapıyor.

Tüketildiği düşünülerek bir kenara terk edilmiş obje ve nesneler ya da üretimler sırasında geriye kalan atıkları sanatın dünyasında değerlendirmenin kendisi için çoklu avantajları olduğunu belirten sanatçı, bu yöntemle insanlara tüketim alışkanlıklarını yeniden sorgulatarak doğa dostu davranış biçimleri benimsemelerine elinden geldiği kadar katkıda bulunmayı amaçlıyor. Herkesin kullandığı, tükettiği ve bu nedenle yakından tanıdığı malzemelerle çalışmalar gerçekleştiren sanatçı, izleyiciyle sanat adına çok daha samimi ve dolaysız bir ilişki biçimi ortaya koyuyor. Sanatın birçok tekniği, özel beceri, deneyim ve yetenek gerektiriyor. Örneğin köklü sanat yöntemlerinden biri olan çiniye göz alıcılığını kazandıran en üst tabakasına ‘’sır’’ isminin verilmesi, o katmanın içeriğini ve yapımını sadece sanatçının biliyor olmasından ve bunun sanatçının sırrı olmasından kaynaklanıyor.

Böyle sırların sanatçısına her ne kadar avantaj kazandırsa da bir yanıyla izleyicinin sadece izlemekle yetineceğini, sanatın çok daha geniş kitlelere yayılamadığı bir sanat ortamını da oluşturduğunu belirtiyor. Oysa herkesin gördüğünde ne olduğunu anladığı, yakından tanıdığı malzemelerle gerçekleştirilen bir eserin, iletmek istediğini çok daha etkili bir biçimde başardığına inanıyor. İnsan ile sanat arasında sır olmasını istemeyen sanatçı, “Sanat, insanın ta kendisidir” düşüncesinde.

Sanattaki bu tavrı günlük rutininde de karşılık buluyor

Önceleri sokağa her çıktığında kucak dolusu obje ve atık malzemeyle atölyesine dönen Sağdıç, artık birçok kurumla iş birliği yapıyor. Bu kurumlar üretimlerinden geriye kalan atıkları sanatçıya veriyorlar. Atölyesindeki atık malzeme çeşitlerinin çoğunun geri dönüşüm tesislerinde bile bulunmadığını düşünen Sağdıç, başkalarının çöplerini toplayan birisi olarak evinden fazla bir çöp çıkmadığının altını çiziyor. Pandemi sürecinin bizlere, temel yaşamsal ihtiyaçlarımız dışında tükettiğimiz çoğu şeye aslında ihtiyacımızın olmadığını hatırlattığını, bizi biz yapanın tükettiklerimizden daha çok ürettiklerimiz ve bunları birbirimizle paylaşmamız olduğunu belirtiyor.

Çalışmalarıyla sürdürülebilir düşüncenin sınırsızlığına dikkat çekmeye çalışan Sağdıç, atık malzemelerle sanat eserleri yapmasının, herkes tüketimlerinden arta kalanlarını sanat ile değerlendirsin anlamına gelmediğini vurguluyor. Yaptıklarının, insanlara yapabilecekleri konusunda sınırların olmadığını göstermesini ve onlara ilham vermesini amaçladığını belirtiyor.