İlk Türk Astronotu Alper Gezeravcı’nın uzayda yaptığı 13 deneyden birisi “UzMAn“ projesi Berat Haznedaroğlu’na ait
Nüve : İlk astronotumuz Alper Gezaravcı’nın uzayda yaptığı 13 bilimsel deneyin bir tanesi de sizin çalışmanız : “Uzay görevleri için mikro algal yaşam destek üniteleri“ kısa adı ile UzMAn. Bize yapılan deney ve amacı hakkında bilgi verir misiniz?
Berat Haznedaroğlu : UzMAn projesinde uzaya zorlu koşullara adapte olabilen özel 3 adet mikro alg türü gönderdik. Bunlardan iki tanesi Türkiye’nin 4. Bilim Seferi’nde Antarktika’dan izole ettiği türler. Uluslararası uzay istasyonuna ilk kez gidiyor. Bu türler daha önce hiç çalışılmadı. Deney bu üç türün uzay istasyonunun atmosferindeki karbondioksiti mikro algler yardımı ile oksijene çevirmesini amaçlıyor. Aslında hava kalitesinin iyileştirilmesi ile alakalı. Deneyin birinci büyük amacı bu. İkinci büyük amacı ise yerçekimsiz bir ortamda deney yapma şansı buluyoruz. Bu ortamda mikro alglerdeki bütün fotosentetik değişiklikler daha sonra diğer uzay görevleri için planladığımız biyoteknolojik uygulamalar için RNA dizileme tekniği ile moleküler karakterizasyon yapılacak. Örneklerimiz Boğaziçi Üniversitesi’ne ulaştı ve analizlerimiz başladı.


Nüve : Gezeravcı’ya yapacağı deney ile ilgili yolculuk öncesinde bilgilendirme nasıl yapıldı?
Alper Gezaravcı astronotluk eğitimini ABD’de aldı. Türkiye’de olduğu dönemde ise deney gönderen 13 bilimsel ekip tarafından hem Alper Bey’e hem de Tuva Bey’e deneysel eğitim verildi. Alper Bey’e deneyi orada gerçekleştirebilmesi için hazır paket şeklinde sistemler verildi. Kendi projemiz özelinde, 20 cm’lik bir deney tüpümüzü Alper Bey Columbus modülündeki bir sisteme takarak deneyimizi başlattı. Takar takmaz dünyadan internet bağlantısı ile uluslararası uzay istasyonuna bağlandık ve verilerimiz gelmeye başladı.

Özgeçmişiniz ve kariyerinizden bahseder misiniz?
Lisans eğitimimi 2003 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nde tamamladıktan sonra A.B.D.’ye gittim. 2005 yılında Villanova Üniversitesi’nden yüksek lisans, 2010 yılında Kaliforniya Üniversitesi-Riverside’dan doktora derecelerimi aldım. Uygulamalı mikrobiyoloji, biyoteknoloji ve fonksiyonel genetik alanlarında uzmanlaştım. Doktora sonrası çalışmalarını Yale Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra TÜBİTAK 2232 Tersine Beyin Göçü programı kapsamında 2014 yılında Türkiye’ye geri dönüş yaptım.
Halen Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü’nde doktor öğretim üyesi olarak görev yapmaktayım. Aynı zamanda İstanbul Mikroyosun Biyoteknolojiileri Ar-Ge Merkezi direktörlüğü ve Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri Uygulama ve Araştırma Merkezi müdür yardımcılığı görevlerini yürütmekteyim.
Lisans eğitiminiz Biyoloji. Lisans sonrası eğitim ve araştırmalarınıza Çevre Mühendisliği alanında devem ettiniz. Neden bu alanı seçtiniz?
Evet Biyoloji mezunuyum. Ancak hep mikrobiyoloji ve çevre alanları ile biyoteknoloji alanında çalışmak istiyordum. Biyoloji ve çevre ile alakalı ortak konuları olduğundan ayrıca farklı bir alanda eğitim görmek için yüksek lisansta Çevre Mühendisliği’ni tercih ettim. Doktorada ise biraz daha mühendisliği geliştirmek istedim. Çevre ve Kimya Mühendisliği üzerine ilerledim. Yüksek lisans, doktora ve doktora sonrası araştırmalarım için yaklaşık 11 yıl kadar yurtdışında kaldım. 2014 yılında Türkiye’ye döndüm.
Yurtdışında çalışan bir bilim insanı olarak Türkiye’ye dönme kararını nasıl aldınız? Cazip koşullar neler ve süreç hakkında bilgi verir misiniz?
En başta şunu söylemeliyim ben giderken zaten geri dönme fikrim vardı. O dönemlerde lisansüstü eğitimi yurtdışında almak tecrübe ve imkanlar anlamında daha cazipti. Fakat planladığımdan daha uzun sürdü. Doktora sonrası çalışmaları tamamladıktan sonra dönme kararı aldığınızda hemen dönemiyorsunuz. Kadro için işlemler 2 yıl kadar sürdü. O iki yıl süresince A.B.D.’de bir okulda Yrd. Doç. olarak çalıştım. Boğaziçi Üniversitesi’nde kadrom açıldıktan sonra atamam yapıldı. Ben Tübitak’ın 2232 projesi ile yurda döndüm.
Şimdiye kadar gerçekleştirdiğiniz projelerinizden ve yayınlanmış makaleleriniz hakkında bilgi verir misiniz?
Projelerimiz ağırlıklı olarak TÜBİTAK, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, İstanbul Kalkınma Ajansı gibi ulusal, NSF, İngiliz Bilimler Akademisi, AB gibi uluslararası kurumlar tarafından fonlanmaktadır.
Mikroalg ve siyanobakterilerin sistem biyolojileri üstünde çalışmakta ve gıda, ilaç, enerji ve çevre alanlarında ürün ve uygulama geliştirmekteyiz.
Bu alanlarda şimdiye kadar yayınlanmış 29 hakemli makale, 4 kitap bölümümüz var. Uluslararası konferanslarda sunulmuş 45’ten fazla da tebliğimiz bulunuyor.


2014 yılında “TÜBİTAK Yurda Dönüş Programı” ile Türkiye’ye döndünüz ve Mikro yosunlarla biyodizel yakıt üretimi üzerine çalıştınız. Yosunlardan biyodizel nasıl üretiliyor anlatır mısınız?
Biyodizelin hammaddesi temel olarak biyolojik kaynaklardan elde edilmiş yağlar. Bu çerçevede yüksek yağ biriktirme kapasitesine sahip tüm tohumlar biyodizel üretiminde kullanılabiliyor. Yosunlar da benzer şekilde önce çeşitli kültür koşullarında büyütüldükten sonra susuzlaştırılarak hasatlanıyor. Hücre çeperleri patlatıldıktan sonra içlerindeki yağ molekülleri alınıyor. Takiben ‘transesterifikasyon’ olarak bilinen bir kimyasal reaksiyon çerçevesinde yağ moleküllerinin temel taşları olan yağ asitleri, metanol (bazen etanol) ile tepkimeye sokularak esterleri oluşturuluyor. Ortaya çıkan yağ asidi metil esterleri (YAME) esasen biyodizeli oluşturuyor. Bu tepkimede hidroklorik asit veya potasyum hidroksit gibi katalizörler kullanıyor ve yan ürün olarak da gliserol elde ediliyor. YAME profili biyodizel standartlarına göre optimize edilebiliyor.
Çalışmanızda neden yosunu seçtiniz. Sebebini anlatır mısınız?
Yosunu seçme sebebim neredeyse bütün sektörlere yönelik ürün üretiminde hammadde olarak kullanılabiliyor olması. Üretimi tamamen ototrofik. Yani yosunlar fotosentez yapan canlılar olduğu için fermantasyon gibi değil, miksotrofik olarak büyütebiliyorsunuz. Fermentörlerle de büyütülebiliyor. Ama biz büyütme için ağırlıklı olarak fotosentetik ototrofik koşullar altında ışık ve karbondioksit veriyoruz. Herhangi bir şeker verilmediği için karbon kaynağı olarak üretimleri daha sürdürülebilir. Karbondioksit yakalayarak biyoteknolojik ürün ortaya çıkarıyorlar. Bir reaktörün içinde laboratuvar şartlarında bakteri gibi büyütebiliyorsunuz. Aynı zamanda bir bakteri gibi karbonu şekerden değil karbondioksitten alıyorlar. Elde edilen ürünü tamamen sürdürülebilir bir şekilde oluşturmuş oluyorsunuz. Üretimi kadar dokundukları sektörler çok fazla olduğu için oldukça kıymetli ürünler.
Yaptığınız çalışmalarla hangi sektörlere ne ürünler geliştiriyorsunuz?
Biyodizel ve biyojet yakıtı çalışmalarımız ağırlıklı olarak enerji sektörüne yönelik olarak geliştiriliyor. Yosunlardan elde ettiğimiz diğer biyoteknolojik ürünler ise gıda, tarım ve hayvancılık, plastik, çevre ve sağlık başta olmak üzere birçok farklı sektöre yönelik dizayn edilmekte.
En yoğun olarak çalıştığımız sektörler ağırlıklı olarak enerji sektörü. Enerji sektörüne yönelik biyolojik yakıtlar üzerine çalışıyoruz. Enerji sektörünün yenilenebilir enerji tarafındayız. Çalışmalarımız yenilenebilir enerjinin de biyokütle alanında. Ağırlıklı olarak sıvı yakıt çalışmaları yapıyoruz. Biyojet, biyohidrojen, biyodizel çalışmalarımız ulaşım sektörüne yönelik. Yosunlar fotosentez yaparken suyu parçaladıkları için biyohidrojen üretiminde kullanılabiliyor.
Enerji sektöründen sonra gıda ve sağlık sektörü için de çalışmalarımız var. Yosunlardan antioksidan özellik gösteren doğal gıda boyaları, pigmentler elde ediyoruz. Bundan başka biyorafineri ile biraz daha hızlandırdığımız küçükbaş, büyükbaş ve balıkçılık sektörlerine yönelik hayvan yemi çalışmamız var. Son dönemlerde plastik sektörüne yönelik doğada çözülebilir biyoplastik çalışmalarımız var. Son olarak da yosunları kullandığımız atık su arıtımı çalışmamız var. Yosunlar ağır metalleri sünger gibi içlerine alabiliyorlar.
Bütün bu projelerimizin çalışmaları devam ediyor. Prototip ürün çıkardıklarımız ve ticarileşme aşamalarında olduğumuz için ürünlerimiz var.
Petrol ve dizelde dışa bağımlılığımızı azaltacak ölçüde bir üretim uygulaması olacak mı, sürdürülebilir kalkınmadaki payı ne olur? Bu konuda bizi neler bekliyor?
Bu güzel ve önemli bir soru. Mümkün olduğunca yanıtlamaya çalışacağım. Öncelikle ülkemiz ham petrolünün %90’ını dışarıdan ithal ediyor. Türkiye için enerji sektörü ciddi bir cari açık. Diğer taraftan iklim krizinin en önemli sebebi olan sera gazları fosil yakıtların çok fazla kullanılıyor olmasından kaynaklanıyor. Kömür kalitemiz çok iyi değil, doğalgaz ve petrolü de ithal ediyoruz zaten. Netice olarak enerji konusunda ciddi cari açığımız ve yerlilik konusunda eksiklerimiz var. Ülkemizde yılda yaklaşık 25 milyon ton seviyesinde dizel tüketiliyor. Yaklaşık 5 milyon ton uçak yakıtı kullanılıyor. Henüz çok girmedik ancak denizcilik sektöründe de dizel yakıt kullanılmakta. Dizel ve biyojet yakıtların asıl hammaddesi yağdır. Şeker gibi başka maddeler de kullanılsa da biyodizelde asıl hammadde yağdır. Soya, ayçiçeği vs. gibi yağ üreten bütün bitkiler, tohumlar biyodizel için teorik olarak kullanılabiliyor. Ancak bu bahsettiklerimiz aynı zamanda gıda ürünü olduğu için bu bir sıkıntı. Çünkü ülkemiz zaten bu ürünlerin çoğunu ithal ediyor. Örneğin ayçiçeği talebini yerli üretici karşılayabilecek seviyede değil. Soya içinde aynı şeyi söyleyebiliriz. Türkiye’de çok fazla üretilen bir ürün değil; üretilen ise hem hayvan yemi hem de gıdalarda kullanılıyor. Yani bizim için sürdürülebilir bir kaynak değil.
Ancak yağ elde etmek için yosun kullanımında kendi koşullarımızı oluşturabiliyoruz. Ülkemizin 3 tarafı denizlerle çevrili ve yosunlar bu imkanlarda dışa bağlı kalınmadan üretilebilecek bir ürün. Üstelik yosunlar birim kütleye baktığımızda bahsettiğimiz bitkilerden çok daha fazla yağ biriktiriyorlar. Bu yüzden yosunlardan yağ elde etmek için yararlanıp kolay bir şekilde biyodizel elde etmek mümkün.
Yosunlar fotosentez yapan canlılar olduğu için üretimleri sırasında güneş ışığı ve karbon dioksitten faydalanılıyor. Bu sebeple elde edilen tüm ürünler karbon yakalama-değerlendirme (CCU) temeline dayandığından sürdürülebilir açısından önemli bir rol oynuyorlar. Diğer bitki temelli kaynaklara göre verimli tarım arazisine ihtiyaç duymadan ve hızlı bir şekilde büyümeleri de diğer avantajları. Petrol tabanlı dizele %20, Jet-A1 yakıtına da %50 oranında karıştırılabildiği için önemli cari açık kalemlerinden biri olan petrol ithalatını yerli üretim çerçevesinde azaltabilecek bir potansiyel taşıyorlar. Kamu ve özel sektör paydaşlarından gerekli yatırım imkanları oluşabilirse ciddi katma değer yaratacak bir ekonomik değer oluşturulabilir.

Yosunu rahat çoğaltabiliyor musunuz?
Yosunun en büyük avantajlarından bir tanesi kısa zamanda ürün vermesi. Soya ya da mısırdan yağ elde etmek için tarlada yetişmesi ve uzun zaman gerekli. Yosunlar 2-3 haftada büyüyor. Aşı kültürü yapıyoruz.
Ne kadar büyüyor peki, kaç katı büyüyor?
Genelde hep 1’e 10 oranında aşılanıyor. Şu şekilde belirteyim, içeriğinde beklediğimiz yağ oranını yakalaması 3 hafta sürüyor. Örneğin bizim jet yakıtında test ettiğimiz türün %70 oranına yakını yağ içeriyor. Reaktör başladıktan sonra 3 hafta içinde hasat haline geliyor. İki-üç hafta içinde hasat haline geliyor. Yağ oranını en iyi seviyelerde elde etmek için yüksek hacimlerde kültürlenmesi gerekiyor.
Bahsettiğiniz yosun hepimizin bildiği denizlerdeki yosun mu?
Hem evet, hem hayır. Bunlar mikroyosun, denizlerde de bulunuyor ancak çıplak gözle göremiyorsunuz. Görebildiklerimiz ve bildiklerimiz ise makroyosunlar. Yosun dünyası çok geniş. Yaklaşık 200 bin tür var. Yosun dediğimizde hepimizin aklına doğa yürüyüşlerinde gördüğümüz gölün üstünde büyüyenler, denizde kıyıya vuranlar vs. gelir. Çünkü en çok karşılaştığımız gördüğümüz o çeşittir. Fakat dediğim gibi yosun dünyası o kadar geniş ki. Bunların boyları 100 mikronun altında, yani aslında bakteri gibi. Agarların üstünde büyüyorlar. Bakteri gibi büyütüyoruz. Sonra yavaş yavaş ölçeklerde büyüyor. Laboratuvarlarda 1 litre, 2 litre, 20 litre, 100 litrelik ölçeklerde büyüyor sonra da dışarıda yer alan 1 tonluk havuzlara geçiyor. Yakın zamanda 10 ve 15 tonluk havuzlarımızda gelecek ve daha büyük hacimlerde üretim yapılacak.


Renkleri Yeşil mi?
Evet. Biraz önce de söylediğim gibi yosunların çok farklı türleri var dolayısıyla çok farklı renklerde yosunlar mevcut. Kırmızı, yeşil, kahverengi, altın sarısı. Bizim kullandığımız ağırlıklı olarak yeşil mikroalgler. Bu yosunları tek hücreliyken çıplak gözle görebilmeniz mümkün değil mikroskopla görebilirsiniz.
Enerjide inovasyon olması ne derece önemli? Bu konu hakkında neler yapılabilir?
Bahsettiğimiz gibi enerji bir numaralı cari açık kaynağımız olduğundan enerji de inovasyon son derece önemli. Özellikle ülkemiz koşullarına uygun rüzgâr ve güneş enerjisi teknolojilerinde bizi ileriye götürecek inovatif gelişmelere hız vermek gerekiyor. Bir yandan da kullanıma hazır sıvı yakıt ihtiyacımız karşılayabilecek biyokütle enerji kaynakları konusuna önem vermemiz lazım.
Bir yandan içten yanmalı motorlar artık popülaritesini kaybediyor. Dünya yakında zaten dizel motorlardan kurtulacak. Ancak Türkiye’de bu geçiş süresi daha uzun. Çünkü örneğin gemi okyanusu geçiyor, nerede şarj olacak, gemiyi hareket ettiren elektrikli motor ne zaman ticari hale gelecek, prototiplerinin yapılması uygulanması en az 15 yıl sürer. Bugün Türkiye’de dizel araçlar yasaklansa bile araçların ticari ömürlerini tamamlayıp ortadan kalkması yine 15-20 yıl sürecektir. Bu süreç için hala biyodizel önemli. Türkiye için stratejik. Aynı şekilde biyojet yakıtında da. Mesela THY İstanbul’dan Los Angeles’e 16 saatte uçuyor. Tesla aracınız gibi değil ki İstanbul’dan Ankara’ya giderken Bolu’da şarj edeyim diye bir imkânınız yok. Bu sistemlerin tamamlanması için bir müddet daha sıvı yakıtlar devam edecek. Özellikle sıvı yakıtta inovasyon çok önemli, hidrojen önemli. Hidrojen konusunda da çalışıyoruz ancak yosunlardan üretilen biyohidrojenin verimi daha düşük. Biz onu artırmaya çalışıyoruz. Hidrojeni araçlarda yakıt olarak kullanmak sıvılaştırıp koymak gerektiği için zor. LPG’de ki gibi bir sisteme gerek var ancak ondan daha karmaşık bir sistem. LPG tankını bagajınıza koyduğunuzda yer kaplıyor. Hidrojeni sıvı tutabilmek için daha kompleks ekipmanlara ihtiyaç var. Büyük araçlarda bu çok sorun olmasa da küçük binek araçlarda maliyetlerin azalması ve teknolojinin biraz gelişmesi için bu alanda inovasyona ihtiyaç var. Bizim çalışmalarımız da bu yönde.
Yosunlar da esasen bu alanda Türkiye’nin kendi imkanları ile üretebileceği, belirli bir birikim ve tecrübenin olduğu biyokütle kaynakları. Uluslararası camia ile rahatlıkla rekabet edebileceğimiz bir seviyede bulunuyoruz. Kamu-Üniversite-Sanayi iş birliğini biyokütle alanında da başarılı bir şekilde uygulayabilirsek bu alanda daha kuvvetleneceğimize inanıyorum.
Bütün bu çalışmalar yapılırken Nüve ürünlerini kullanmanız bizim için heyecan verici. Burada hangi Nüve cihazlarını ne için kullanıyorsunuz? Çalışmalarınızın hangi aşamasında Nüve ürünleri ile neler yapıyorsunuz?
Bu laboratuvar İstanbul Kalkınma Ajansı’ndan aldığımız ilk yatırımla kuruldu ve 2017’de faaliyete geçti. Cihaz alımlarımız için o zaman Yetkili Bayiniz İndem Satış Sorumlusu Gürsoy Bey ile görüşmüştük. Laboratuvarımızda şu an Nüve OT 430 Buharlı Sterilizatör ve GC 401 Bitki Büyütme Kabini kullanıyoruz. Bu iki cihaz laboratuvarımızın ilk iki demirbaşlarından.
İki ürünümüzü de aktif kullanıyoruz. GC 401 Bitki Büyütme Kabini 2017 yılında laboratuvarımız kurulduğundan beri programlaması hiç kapanmadan 7/24 aralıksız çalışıyor. GC 401’de yosun aşı kültürlerimiz bulunuyor. Farklı ölçeklerdeki reaktörlerde aşıladığımız orijinal kültürler bu kabin içinde tutuluyor. Yosunların aşı sistemleri bu cihazda programlanıyor ve hiç durmadan çalışıyor. Laboratuvarımızda yosun türü aktif olarak çalışılan 60-70 civarında kültür var. Bu kültürlerin orijinal olanlarını GC 401 cihazımızda saklıyoruz. Çok kilit bir cihaz bizim için. Herhangi bir sorun olduğunda panikleyeceğimiz bir cihaz. Ama dediğim gibi 2017 yılından beri 7/24 çalışıyor.
OT430 cihazımızla ilgili çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Otoklavlar bir mikrobiyoloji laboratuvarının olmazsa olmazları biliyorsunuz. Otoklavımızı 2-3 günde bir muhakkak kullanıyoruz. Büyük modeli tercih etmemizin nedeni reaktörlerimizden bir tanesi 2 litrelik büyük bir sistem. Bu reaktörü bağlantı ekipmanlarıyla beraber tamamını koyarak otoklavlamak gerekiyor. Onu sığdıracak bir otoklav bulamamıştık ta ki Nüve’yi bulana kadar. Gürsoy Bey ile ilk görüşmemizde bu otoklavların bizim istediğimiz sisteme uygun olmadığını fakat optimizasyonların yapılarak bu özel kullanıma uygun hale getirilebileceğini belirtmişti. Bunun üzerine cihaz üzerinde değişiklikler yapılarak bizim kullanabileceğimiz özel hale getirildi.
Mikrobiyoloji laboratuvarlarında her zaman hem biyoatık hem de reaktörlerin başlaması için sıvı sistemin steril edilmesi gerekir. Reaktörün içine medyayı da (besi yerini) koyarak otoklavlıyoruz. Bu boyutta ve bu fonksiyonda piyasada başka otoklav yok. Bu özelliğin bu makineye kazandırılması bizim için çok önemliydi. Belki de bu cihaz için sıvıya yönelik yapılan ilk revizyondu bizimki. Çünkü bu cihazlar daha çok hastanelerde sterilizasyon için kullanılıyor. Biz cihazımızda sıvı, kuru şeyler, biyoatıklar otoklavlıyoruz. Büyük boy reaktörlerimiz, cam-metal laboratuvar ekipmanları ve mikroorganizma besi ortamlarında kullanılan tüm kültürler sterilize ediliyor.

Nüve ürünlerini tercih sebebiniz nedir?
ABD’den Boğaziçi Üniversitesi’ne 5 yıl önce döndüm ve döner dönmez ilk yaptığım projelerden biri İstanbul Kalkınma Ajansı’ydı. Gürsoy Bey ile de o zaman tanıştık. Uzun süredir yurtdışında bulunduğum için Nüve ürünlerini bilmiyordum. Özellikle otoklav alımında reaktörü nerede otoklavlayabiliriz diye çok araştırma yapmıştık. 2016 yılından beri tanıyorum Nüve’yi. Gürsoy Bey ile görüşmelerimiz sonucunda cihaz üzerinde revizyonların yapılıp istediğimiz işlevselliğe getirilebileceğini öğrendik.
Markalarda müşteri ilişkileri çok önemli. Müşteri temsilcilerimizi ne zaman arasak mutlaka yardım aldık. Çok kolaylıklar yapıldı bizim için.
Bunun dışında ürünlerin dayanıklılığı da bizim için çok mühim. Bu eminim ki çok önemli bir parametre marka tercihi için. Bitki Büyütme Kabinimiz GC 401 2016’dan beri aralıksız gece-gündüz çalışıyor. Ve bu süre içinde sadece birkaç kez teknik servis desteği aldık. Bu destekler de cihazdan kaynaklanan sorunlar değil, elektrik kesilmesinden dolayı programlamayı biz çalıştıramadığımız için danışma şeklinde alınan destek. Bir kez de laboratuvarımızda klima sistemi henüz oturmadığında yazın burası çok sıcak oluyordu ve cihazın çalışması için uygun koşullar sağlanamadığından cihaz nem değerlerini tutturmakta zorlanıyordu. Şu an cihazın çalışması için klima problemi çözülüp uygun koşullar sağlandığı için cihazımız mükemmel çalışıyor.
Nüve ürünleri ihtiyaçlarımızı karşılayabilen, yerli üretim, dayanaklı ve minimal bakım gerektiren ürünler. Zor koşullar altında, sık kullanıma rağmen performansları ilk günkü gibi devam ediyor. Bu da tercihimizin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.
Önümüzdeki dönemlerde çalışmalarınız nasıl şekillenecek?
Şu an büyük ölçekli bir yosun biyorafinerisi inşaatını bitirmek üzereyiz, yıl sonu itibariyle faaliyete geçmiş olacak. Toplam 13 tane yosun tabanlı biyoteknolojik ürün üstünde çalışılıyor. Bunlar konuştuğumuz sektörlere dokunan ve Türkiye için katma değer yaratacak önemli ürünler. Bunun yanında sivil havacılık sektörü için biyojet yakıtı sağlama konusunda hızla ilerliyoruz. Son dönemde biyoçözünür plastikler konusunda çalışmalarımız hızlandı. Yosunları kullanarak biyoekonomi tabanlı sürdürülebilir bir kalkınma modeli için çalışmalarımız devam edecek.
Gençlere ve bilim alanında kariyer yapacak kişilere neler tavsiye edersiniz?
Genç arkadaşlara tavsiyem doğru meslek seçimi çok önemli. Üniversiteye giriş öncesi birçok genç arkadaşımızın eğitim görmek istediği alanı keşfetmekte ve seçmekte zorluk çektiğine inanıyorum. Tanıtım fuarları mutlaka faydalı olacaktır ancak üniversiteler ve bölümler ile iletişime geçip yardım isteyebilirler. Öğretim üyelerine, asistanlara bu tip konularda danışılabilir, yardım istenebilir.
Şu an üniversitedeki ve bilim alanında kariyer yapacak arkadaşlara ise tavsiyem profesyonel öğrenciliği ve merak duygularını hiçbir zaman elden bırakmasınlar. Başka bir tavsiye olarak üniversite sonunda bir iş bulma motivasyonu yanında girişimcilik her zaman aklınızda olsun. Uygun şartlar doğduğunda ki çoğu zaman bu şartları siz zorlayarak yaratacaksınız kendi işinizi kurmak tahmin ettiğinizden daha önce gerçekleşebilir.
Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz, son olarak bize söylemek istediğiniz, eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Biz teşekkür ederiz.
*Tübitak 2232: Bu program kapsamında ülkemiz açısından stratejik değer taşıyan alanlarda yürütülecek projelere katkı sağlamak üzere/alanlarında yaptıkları üst seviye bilimsel ve/veya teknolojik çalışmalar ile temayüz etmiş ve yurt dışında çalışma deneyimine sahip başta Türk bilim insanları olmak üzere nitelikli araştırmacıların yurtdışından Türkiye’ye gelmelerini teşvik etmek ve çalışmalarını Türkiye’nin önde gelen üniversite, sanayi kurum ve kuruluşları veya kamu kurumlarında yürütmelerini sağlamak için destek verilmektedir.