Nüve: Sayın Cihan Taştan, ilk Türk Astronot Alper Gezeravcı’nın uzay yolculuğunda gerçekleştirdiği 13 farklı deneyden birinin de yürütücüsü sizsiniz. Sizin nadir hastalıklar ve kanser tedavileri üzerinde çalıştığınızı biliyoruz. Alper Gezeravcı’nın yapacağı deney hakkında bize bilgi verebilir misiniz?
Dr. Cihan Taştan: Biz bu deney ile bağışıklık sistemimizin yer çekimsiz ortamda biyolojisinin ve fizyolojisinin kanser gibi hastalıklara karşı nasıl tepki verdiğini araştırmaya çalışıyoruz. Üsküdar Üniversitesi Transgenik Hücre Teknolojileri Merkezi’nde uzun yıllardır hastaların bağışıklık hücrelerinin genetiğini değiştiriyor ve kansere karşı hedefliyoruz. Bu kapsamda elde ettiğimiz verileri, uzay ortamında, yerçekimsiz ortamda astronotumuz Alper Gezeravcı ve diğer astronotlardan elde edeceğimiz farklı zamanlardaki örnekleri genetik analize tabi tutacağız. Buradaki hedefimiz, yerçekimsiz ortamda şimdiye kadar keşfedilmemiş genleri tespit edebilmektir. Amacımız, geleceğin kanser tedavilerinde, kanser immünoterapilerinde uzayın etkilediği genleri kapatıp açarak daha etkili bir tedavi yöntemi geliştirebilmektir.
Nüve: Astronotumuz Alper Gezeravcı ile bu deneye nasıl hazırlandınız?
Dr. Cihan Taştan: Alper Gezeravcı, uzaya gitmeden önce buraya, laboratuvarımıza geldi. Uzayda yapacağı deneysel çalışmalar için simülasyon eğitimlerimizi aldı. Öncesinde, biz uzayda yapacağı çalışmayı ve tüm bilgileri değerlendirmek amacıyla uzun uzadıya planlar ve projeler gerçekleştirdik; NASA ile birçok toplantı gerçekleştirdik. Burada yüksek lisans öğrencilerimiz haftalarca NASA’dan eğitim aldılar. Bu deneylerin uzayda yapılabileceği konusunda onay aldık. Böylece gelecekte, belki de uzay turizminde kanserin tedavisi için hastaların uzaya gidebilmesi mümkün olabilecek.

Nüve: Bu proje ne kadar sürecek?
Dr. Cihan Taştan: Aslında bu uzun süreli bir proje. Uzayda yapılan deneyler bu projenin sadece başlangıcı. Biz bu aşamaya gelmek için öncesinde 12 aylık bir hazırlık dönemini tamamladık.
Nüve: Bu araştırmanın gelecekteki uzay araştırmalarında nasıl bir rolü olacak? Geleceğe nasıl bir ışık tutacağını söyler misiniz?
Dr. Cihan Taştan: Gelecekte Mars’ta, Ay’da koloni kurma yarışlarında veya uzun uzay seyahatlerinde, yine Alper Gezeravcı gibi yeni seçilecek astronotların genetik profillerine bakılarak bağışıklıkları hastalıklara karşı daha güçlü ve kuvvetli olan ve uzaya karşı daha dayanıklı astronotların seçiminde, bizim projemiz öncü bir çalışma olacak.
Nüve: Üsküdar Üniversitesi’nde çalışmalarınıza nasıl başladınız? Bize buradaki çalışmalardan söz eder misiniz?
Cihan Taştan: 2021 Ocak ayından itibaren Üsküdar Üniversitesi’nde Moleküler Biyoloji Genetik Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladım. Burada hedefimiz hücresel ve genetik tedavilerini hem kanser hem de nadir hastalıklar boyutunda araştırma aşamasından artık ürüne yönelik bir yola doğru geçebilmekti. Bu açıdan da Üsküdar Üniversitesi transgenik hücre teknolojileri uygulama ve araştırma merkezinin alt yapısını kurduk. 2021 haziran ayında da bu alt yapıyı tamamlamış olduk. 2021 Haziran ayından itibarinde hem Sağlık Bakanlığı’nda özellikle TÜSEB (Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı) ve Tübitak’tan büyük bütçeli projeler alarak böylelikle ilkin kanser, lösemi hastalığında daha sonra da SMA dediğimiz Spinal Musküler Atrofi hastalığında genetik tedavilerin yerli üretiminde gaza başmış olduk.
Şu an 15 civarında yüksek lisans öğrencilerimizden oluşan bir ekibimiz var. Bunun yanında 20 – 30 kadar da lisans öğrencimiz var. Ve hepsinin gerek Tübitak’tan gerek TÜSEB ‘ten onaylı projeleri ve destekli projeleri var.
Hayat hikayem aslında üniversitedeyken bakterilerin genetiğini değiştirmekle başlayıp doktoradan sonra artık insan hücrelerinin genetiğini değiştirip tamir etmeye doğru yöneldi. Şimdi de yurtdışında insanların para vererek ulaşamadığı birçok hastalığın tedavisi için kendi know – how üretimimiz ile Türkiye’de yapmaya gayret gösteriyoruz.
Nüve: Çalıştığınız projelerle ilgili bize bilgi verebilir misiniz?
Cihan Taştan: Merkezimizi ilk kurduğumuzda hedeflediğimiz pilot projemiz kanser tedavileriydi. Kanser immün tedavi dediğimiz ya da CAR-T hücre dediğimiz tedaviler özellikle son yıllarda hastalara uygulanmaya başlanan ve onaylı olan tedaviler. Yurtdışında bunların fiyatları tek bir hastaya 500.000 ABD $ ile 1.000.000 ABD $ arası değişiyor. Biz burada hastanın hücrelerini alıp genetiğini değiştirerek kanser öldürebilecek bir süper asker haline getiriyoruz. Bu projemiz ile TÜSEB‘ten destek alarak şu an hayvan çalışmalarında kanserli hücreleri öldürebilmeyi gösterip 2024 yılı sonunda da ilk klinik çalışmalarına girmeyi hedefliyoruz. Bunun için çalışmalarımız sadece İstanbul’da değil anlaşmaya vardığımız diğer kurumlarda da kanser tedavilerinin hücresel genetik ürünlerini Türkiye’nin her köşesinde farklı kanser türleri üzerinde uygulayabilme vizyonumuz var. Bunun yanında buradan elde ettiğimiz özgüvenle biraz da elimizdeki know – how ile artık sadece kanserin değil; 7.000’e yakın çeşidi olan ve Türkiye’de 5 milyon nüfusu etkileyen nadir hastalıklara tedavi üretebilir miyiz gayreti içeresindeyiz.
Bu aslında bir tedavi değil binlerce tedavi demek. Benzer rekombinant virüsler, hücresel kültür ürünleri,…bütün süreçler çok dikkatli bir şekilde planlanması, geliştirilmesi gereken konular. Bizim de nadir hastalıklar konusunda pilot projemiz Spinal Musküler Atrofi (SMA) olarak seçildi. Çünkü neredeyse her hafta gündemde olan, ailelerin büyük paralar toplayarak yurtdışında ulaşmaya çalıştığı genetik tedavi ürünlerini biz yerli, katma değerli ve maliyet olarak daha uygun bir fiyata üretmenin yolunu araştırıyoruz. Sağ olsun Sağlık Bakanlığımız ve TÜSEB büyük bir bütçe verdi. Devamında Tübitak’tan güzel bir bütçe aldık. Üniversitemizin destekleriyle SMA tedavisinde 25 farklı alternatif yol ile az önce gördüğümüz 6 tane öğrencimiz geceli, gündüzlü çalışıyorlar. Bu sebeple bir ürünün çıkmaması için bir açık kapı bile bırakmadık.


Nüve : Ne kadar zamandır bu çalışmalar devam ediyor?
Cihan Taştan: Bu iki senelik bir çalışmanın ürünü. Bu süre zarfında biz nadir hastalıkları ve kanser hastalıklarını genetik tedavilerle, genetik mühendislik uygulamalarıyla hayata geçirebilmek için paradan, mekandan çok daha öte bir şeye ihtiyacımız vardı : İnsan gücüne. Kalifiyeli insan gücü.
Bunun içinde 2020 yılında global bir yarışma başlattık. “Rare Disease Challenge” diye geçiyor. Nadir hastalıklar tedavisi proje yarışması. Sadece 3 yıllık süre içerisinde 9 tane hastalığa yaklaşık 89 tane proje geliştirildi. Son yapılan etkinlikte tek üniversiteye özel öğrencilerle değil Türkiye’nin 4 bir tarafından yaklaşık 400 öğrenci ve Türkiye’nin çevre ülkeleriyle birlikte 6 ülkeden onlarca öğrenci üniversite takımları kurdular. Biz bu projelere saatlerce danışmanlık yapıp, 10 saatten fazla eğitimler verip bir öğrenci projesinden gerçekleştirebilir ve son kullanıcıya ulaşılabilir bir hastaya ulaştırılabilir kalitede çözümler hedefledik. SMA gen tedavisi bunun ilk meyvesi oldu. Geçen sene yarışmaya kistik fibrozis ile başladık. Bu senenin şampiyonu dünyada hiç çalışılmayan çok nadir nörolojik bir hastalık. Woo sendromu. Türkiye’de de yurtdışında da bu hastalar var. Yarışmanın şampiyonu ile biz bu genetik tedaviyi üreteceğiz. Bizim aslında inşa ettiğimiz şey sadece bir ürün değil. Bu ürünü inşa ederken yerli bir altyapı ile inşa edebilmenin hassasiyeti. Bunu inşa ederken gerçekten Türkiye’de bu hastalığı yaşayan insanlara bu derdi paylaşan bilim insanları olarak bunu inşa edebilmenin gayretindeyiz.
Nüve: Bu çalışmaları duymak bizi heyecanlandırdı. Bütün bu çalışmaların içinde genç bir ekibin olduğunu öğrenmek daha da heyecan verici.
Cihan Taştan: Yola başladıklarında daha 3., 4. sınıflardı. Şimdi yüksek lisansa girmelerinin 2. senesindeler, diğerleri daha birinci senesindeler. Aslında bu yollardan geçen genç bir bilim insanı olarak şunu söyleyebilirim. Bir öğrencinin yüksek lisans, doktoraya girmesi bile şu demektir. Ben ne yapacağım? Ne üreteceğim? Çoğu öğrenci ne yapacağını bilemez haldeyken ama buradakiler yükleri belli, dertleri belli, çözümleri belli. Yani tamamen yolları belli ve hedefe odaklı; kaybolmadan ilerleyebilmeleri mümkün. Keşke onların yerinde olsaydım dedirtiyor bu bana. Bize de nasip olan ne mutlu ki onlara hoca olduk.
Nüve: Biz de RaDiChal‘i merak ediyoruz? Anlatır mısınız?
Cihan Taştan: 2021 yılında yavaş yavaş yurtdışındaki üniversitelerden de öğrencilerin katılımları başladı. İlk yıllarda Türkçe iken şimdi Türk + İngilizce oldu. Projeler hem poster, hem sunum tarzında ve öğrenciler hem Türkçe hem İngilizce eğitimler alıyorlar, sunum yapıyorlar. Jüriler de hem yurtdışından hem de yurtiçinden kendi alanında uzman bilim insanlarından oluşuyor. Dolayısıyla buradaki bütün hedef kaliteli fikirden proje planına geliştirebilmek, getirebilmek. Bizim bundan sonra yapmaya çalıştığımız ödül olarak şampiyon olan projeleri laboratuvarımızda o öğrencilerle, o projelerle hadi başlayın dedirtebilmek. Bir bütçe bulmaya çalışıyoruz. Sponsorluklar bulmaya çalışıyoruz. Biz desteği sadece devletten beklemeden ilk önce hızlı adımlar atıp gerçekleştirebildiğimizi insanlara gösterip bu sefer devletin gücünü arkamıza alarak hızlıca ilerleyebilmek istiyoruz. Aslında sinerji oluşturmak amacındayız.

Nüve: Radichal’in fikri size mi ait?
Cihan Taştan: Bu fikrin çıkış hikayesini şöyle söyleyebilirim. SMA gen tedavisi yurtdışında onay aldığında ben o sıralarda Türkiye’ye dönmüştüm. 2017 yılıydı. O zamanlar aklımın ucundan nadir hastalıklar geçmiyordu. Kanser tedavileri ile ilgili çalışmalara başlamıştım.
Nüve: SMA tedavisi yurt dışında onay aldı derken ne demek istiyorsunuz? SMA gen tedavisi yeni onay alan bir tedavi mi? Tam bir tedavisi yok ya da teknolojisi yok diye duyuyoruz.
Cihan Taştan: Ben artık öyle demek istemiyorum. Genetik tedaviler aslında İngilizce tabiri ile single shot cure diye geçiyor. Bu ilaç tedavilerine benzemeyen bir terim. Tek seferde tedavi. Çünkü siz vücudunuz içerisinde hücrelerin üretemediği, genetik olarak bozuk olan hücrelerde bozuk olan protein yerine aynı proteinin işlevsel halini laboratuvarda üretebilecek bir DNA dizilimini hücrenin içerisinin koyuyorsunuz. Hücre yeniden o proteini üretmeye başlıyor. Genetik tedaviler bunu vaad eden ve gerçekleştiren bir tedavi. Onun için aslında yüzyıllardır insanların tedavi edilemeden hayatını kaybettiği ya da hayatı boyunca çok kötü şartlarda yaşamaya mecbur olduğu genetik hastalıklar için artık umut yok demiyorum; umut var. Şu anki çalışmalarda özellikle 4000’e yakın hem kanser hem nadir hastalıklar alanında klinik denemeler devam ediyor. Sadece FDA 2025’te 30 tane daha genetik tedavi ilacının farklı hastalıklarda onay alacağını söylüyor. Bu ne demek biliyor musunuz? arkadan tsunami dalgası geliyor. Bu dalga sadece çok pahalı bir dalga. Biz bu dalgaya katılamazsak, bu dalga bizim dışımızda olduğu müddetçe sürekli yurtdışına hasta göndereceğiz ve yurtdışına para harcayacağız. Dolayısıyla biz bu dalganın içinde olmalıyız. Bunu yapabilirsek biz buradan bir değer kazanacağız. Sadece kendimizi kurtarmak değil, sağlık turizmin artmasına da yol açacak. Artık Türkiye’ye gelip genetik tedavi alacaklar.


Nüve: Radichal fikrine tekrar dönersek?
Cihan Taştan: Kanser tedavisindeki tecrübemi ben neden nadir hastalıklarda kullanmıyorum? diye düşündüm. Aynı virüs tasarımları, aynı genetik üretimler, sadece SMA değil binlerce hastalık bu durumdan muzdarip. O kadar el değmemiş hastalıklar var ki.
Benim de öyle bir hayalim var ki bunu yapabilecek sağlam bir ekip gerekiyor. 1 hafta içerisinde 8 kişilik ekiplerini oluşturdular. Ve inanır mısınız o sekiz kişiyle 2020’de başladık. Hiç eksilmeden, geri adım atmadan 3. Yılımıza geldik. O yüzden” Rare Disease Challenge”. O yüzden ismi radichal. Şimdi o çocuklar 4. Sınıftan mezun oldular. Şimdi o projelerin içerisinde yüksek lisans yapıyorlar. 2 tanesi Almanya’dan yüksek lisansa kabul aldı. Bizi bıraktılar Almanya’ya gittiler. Ama bilimi ihraç yapar hale geldik. Ve bunu küçük yaşlardan öğrendiler. Radichal’de böyle doğmuş oldu.
Nüve: SMA hastalığının tedavi maliyetinin çok yüksek olduğunu biliyoruz. Kamuoyundaki paylaşımlar bu yönde. Sizin de bu tedaviyi ucuzlatma yönünde bir çalışmanız var. Biraz bunu anlatabilir misiniz?
Cihan Taştan: Öncelikle şuradan başlamak istiyorum. Ürün ismi vermemiz doğru değil sadece bir ürüne münhasır değil. Nadir hastalıkla karşı üretilen ilaçlarda ilaç şirketlerinin maalesef bir politikası var. Bunu bir noktada anlamlandırabiliyorum. Çünkü bu hastalıklardan muzdarip olan insan sayısı çok az. Bunun için nadir diyoruz. Firmaların ilaçlarını satacağı hasta insan sayısı az. Yaptıkları yatırımlar milyon dolarlık. Bu hastalıklar ile ilgili şöyle bir anım vardı. 2015, 2016 yıllılarında New York Üniversitesi’nde doktora yaparken parazitoloji dersimize bir ilaç şirketi geldi. Orada ilaçlarını anlatıyorlar. Afrika’da, Orta Doğu’da, Amerika’da yaptıkları çalışmaları ve sosyal farkındalık çalışmaları yaptıklarını söylüyorlardı. Slaytların arasında bazı hastalıkların ismi geçiyordu. İçimizden biri şu soruyu sordu. Çok güzel şeyler yapmışsınız, çok güzel yatırımlar yapmışsınız, güzel ilaçlar tasarlamışsınız ve Afrikalılara ulaşıyorsunuz bu da çok güzel. Ama burada anlattığınız birkaç hastalık var; bunlar için neden bir tedavi ilacı yapmadınız. Orada hanımefendinin verdiği cevap biraz soğuk bir cevaptı. Evet ilaç çıkartabiliriz. Ama bir hastalığa bir ilaç çıkartabilmek için çok büyük yatırım yapmamız gerek. Oysa ekonomik seviyesi düşük olan kesimin bunu karşılama imkânı yok. Yani amaç sadece tedavi etmek değil. Son kullanıcının cebindeki paraya göre adım atma mantığı var. Bu bir aspirin değil, sürümden kazanamazsınız.
SMA‘da ve diğer nadir hastalıklarda durum böyle. Onun için FDA’nın 2025 planında bir yerlerde olmamız lazım. Sadece SMA hastalığı için milyonlarca dolar para harcanıyor. Elbette ki canlar bizim canlarımız. Diğer taraftan bu sürdürülebilir bir ekonomi değil. Bu sürekli yurtdışına paranın çıkması demek. Ve bu parayı toplamak ailelerin psikolojisini yıkıyor. Toplum buna nasıl para yetişmez diye düşünüyor. Gerçekten de öyle. Ama 3 yıl sonra yeni tedavi onayları çıktıktan sonra yeni hastalıklardan muzdarip olan insanlar da para aramaya başlayacaklar. Bu bütçenin tedavi maliyetlerinin büyük bölümü hastane masrafları, sigortalar ya da aradaki takip süreci. Üretim maliyeti bunun neredeyse onda biri hatta 10 ile 20’de biri. Bunun benzerlerini de burada üretebiliyoruz. Maliyetlerin bu kadar artmasının sebebi işte bu az önce saydıklarımdır. Hem ilaç şirketlerinin endişesi hem de arada birçok kalemin olması. Bunların ülkemizde yerli ve devlet desteğinde olabilmesi aslında maliyeti düşürebileceği gibi katma değeri de çok fazla arttıracak. Çünkü insanlar yurtdışından 2 milyon dolarlık bir ilacı almak yerine bunu Türkiye’de yapabilecekler ve tekrar tekrar bu imkana kavuşacaklar.
Nüve: Merkezinizde bulunan laboratuvar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Dr. Cihan Taştan: Bu laboratuvarları deyim yerindeyse santim santim planladık. Kısa vadeli değil uzun vadeli olarak planladık. Ülkemizde GMP dediğimiz kalitede laboratuvar Türkiye’nin farklı birkaç yerinde (5-6 yerde var) bulunuyor, ürün üretilebiliyor. Bu laboratuvarların eksik olduğu taraf ise rekombinant virüs tarafları. Bunlarla ilgili altyapılar yavaş yavaş başladı. Biz burada laboratuvar kurarken doğrudan rekombinant virüsleri üretebilecek dikkatte laboratuvarları planladık ve kurduk. Amacımız bütün genetik tedaviler için bunları sağlayabilecek bir ürün oluşturabilmek.
Nüve: Rekombinant virüsün diğer virüslerden farkı nedir? Biraz açabilir misiniz?
Dr. Cihan Taştan: Virüsler vücudumuza bulaşarak hastalık yapıcı bir etmen olarak karşımıza çıkar. Pandemi döneminde, Covid-19 virüsü olan Sars virüsünü bu türden virüs olarak örnek verebiliriz. AIDS virüsüne sebep olan ise HIV virüsü. Bunu örnek vermemin sebebi biz kanser tedavisinde AIDS’e sebep olan HIV virüsünün genetiği değiştirilmiş bir halini kullanıyoruz. AIDS virüsünün içerisine istediğimiz geni koyabiliyoruz ve bu virüs, insan hücresine bulaştıktan sonra tekrar tekrar çoğalıp ancak hastalık yapıcı bir özelliğe sahip olmayan bir tür. Hastalık yapıcı özelliği olmadığı için bu virüsler aslında bizler için tek kurşunluk diyebileceğim, hedeflediğimiz DNA’yı hücre içeresine aktarabilecek özelliğe sahipler. Hem SMA’da hem kanser tedavilerinde 10’a yakın farklı tip virüs üretiyoruz. Bu kadar çeşit olmasının sebebi vücudumuzda birden fazla doku türü var. Dolayısıyla bağışıklık hücrelerimize enjekte edeceğimiz virüs tipi farklı, sinir hücrelerimize (SMA hastalığında sinir hücrelerimize) enjekte edilecek virüs tipi farklı.
Dolasıyla bizim rekombinant dediğimiz şey genetiği geliştirilmiş virüsler oluyor. Bunlar hastalık yapıcı değiller. Ancak bu virüslerin laboratuvar ortamında dikkatli bir şekilde üretilmesi lazım. Onlarca kalite kontrol mekanizmamız var. Çok küçük bir alanda çok işlevli bir yapı kurduk. Bunun ilk adımı bu DNA’ları bakterilerde üretilebilmemiz gerekiyordu. Birazdan sizler de göreceksiniz bir mikrobiyoloji bakteri odamız var. Onun dışında hemen virüsleri üretebileceğimiz hücre kültürü ve virüs laboratuvarı olması gerekiyor. Bu iki sistemi ayırt edecek hava sistemleri, ayrı negatif ve pozitif basınçlı odaların olması gerek. Burada üretilecek transgenik hücrelerin veya rekombinant virüslerin kalite kontrollerini ve karakteristiklerini yapmamız lazım. 3. birim ise; bütün kalite kontrolleri yapabilecek analiz cihazlarına ve test yapabilecek cihazlara ihtiyacımız var. Buraya gelen son aşamadaki projeler hem hayvan çalışmalarına hem de klinik çalışmalara hazır hale gelmiş oluyor.
Nüve: Bu laboratuvarlarınızda hangi ürünlerimiz ile çalışıyorsunuz sizden öğrenebilir miyiz?
Dr. Cihan Taştan: Her 3 birimde de Nüve markamız var. Bunun birinci bölümünde özellikle mikrobiyolojik çalışmalarda ürünlerimiz çok sayıda.

Nüve: Ürünlerimizden memnun musunuz?
Dr. Cihan Taştan: Evet. Hem kapasitesi bakımından hem de kesinlikle fiyat ve performans bakımından memnunum. Merkezi genişletme aşamasında yeni ürünleriniz üzerinden yeni planlamalar yapıyoruz. Burada başlangıçta anlattığım gibi kanser tedavilerinde elde ettiğimiz know- how’ı nadir hastalıklara taşıdığımızı söylemiştik. Buradaki sentetik teknolojide elde ettiğimiz know – how’ı şimdi bitki teknolojisine taşıyoruz. Yeri geliyor tekstil firmalarıyla ortaklık kurup tekstil firmaların ihtiyaçlarını karşılayabilecek genetik mühendislik çalışmaları yapıyoruz. Yeri geliyor farklı bilgi türlerinde bazen besin bazen besinlerin kıtlığa sebep olabilecek virüslerini öldürebilecek alt yapılar oluşturabiliyoruz. Dolayısıyla tüm bu aşamalarda yine sizin cihazlarınızı planladığımız yerler var.
Hatta yeni projeler çıktıkça onları alabilecek proformaları sizden alıp onları da eklemiş bulunuyoruz. Hatta beni şaşırtan bir şey vardı. En son tekstil ürününde genetik mühendislik yapacağız; Türk pamuğunu kaliteli Amerikan pamuğuna benzer yetiştirmeye çalışıyoruz. Türkiye’nin en büyük tekstil firmasıyla beraber anlaşmaya girdik. Bu çalışmada ise bizim bir bitki odası ya da üretim odası kurmamız gerekiyordu. Görüştüğüm şirketlerden biri hocam Nüve’de bu ürün var deyince çok şaşırdım. Bu alanda da Nüve ürünleri var demek. Tamam öyleyse dedim. Diğer tüm Nüve ürünlerinden memnunuz bu çalışmada direkt Test Kabinleri’nizi talep ettik.
Umarım o da çıkar; böylelikle laboratuvarımız kanser ve nadir hastalıklardan başka artık isminin hakkını vererek transgenik hücre ama o hücre bitki de olabilir insanda da olabilir bir yapıya ulaşmış ulaşacağız.
Nüve: Transgenik hücre nedir? Bilgi verebilir misiniz?
Dr. Cihan Taştan: Gen aktarımı. Hücre derken sadece insan akla gelmeyip bitkiler, virüsler birçok farklı yapıyı içeren bakteriler olarak düşünülebilir. Biz burada birçok alanda farklı projeler gerçekleştiriyor, kalifiyeli öğrenciler yetiştirmeye çalışıyoruz. Onlarca projemiz var. Sadece merkezimizde 30 adet Tübitak öğrenci projesi var ve bunların % 99’u genetik mühendisliği projesi. Öğrenciler daha mezun olmadan genetik mühendisliği hangi alanlarda kullanılabilir; yeri geliyor aynı Nüve Mikrobiyolojik Kabini’nde bitki üretiyoruz yeri geliyor onu hemen steril ediyoruz (çünkü başka yerimiz yok) ve bakteri üretmeye başlıyoruz. Kısa ve küçük yerlerde bunu üretebiliriz. Nüve ürünlerinde benim isteyebileceğim tek şey daha fazla mühendislerin gelip bizimle beraber bir gün geçirmesi. Neden? Oraya giriyoruz keşke şöyle olsa dediğim çok şey oldu. Keşke şuna dikkat etselerdi. Keşke şu şöyle yapılsaydı. Bunun hepsini mühendislerin bilmesi, görebilmesi mümkün değil. Onlar tamamen cihaza konsantre oluyorlar. Az önce dediğim gibi bitkiye giriyoruz, insan hücresine giriyoruz, virüse giriyoruz. Dolayısıyla aynı cihazı farklı şekilde kullanıyoruz. Bu aslında bir cihazın kullanım alanını arttırabilecek bir şey. Biz buna ne diyoruz. User Friendly. Kullanıcı dostu hale getirebilmek için mühendislerinizin de bizimle birlikte laboratuvarda mesai harcaması gerekiyor. Bu çok güzel olur.
Nüve: Çok güzel bir noktaya değindiniz. Bizim de Ar-Ge bölümünde çalışan mühendis arkadaşlarımız özellikle birçok çalışmanın aynı alanda yapıldığı laboratuvarlarda bizzat bulunmak istiyorlar. Ancak bu konuda sizin gibi gönüllü hocalarımıza ihtiyacımız var. Bu kadar yoğun çalışmalarınızda bizlere de zaman ayırmak, talep ve ihtiyaçlarınızı karşılıklı iletişimle gözlemlemek, tespit etmek çok değerli. Biz bu konuda gerekli iletişimi sağlayacağız.
Dr. Cihan Taştan: Ben hep insan odaklı çalıştığım için kültür kabinleri, laminer flow’lara odaklanmıştım. Bitki benim daha önce hiç çalışmadığım bir alan. Dolayısıyla pamuk enstitüsü ile beraber çalışıyoruz ama ben orada Nüve’nin bitki kabini gördüğümde çok şaşırmıştım. Bu çalışmalarda bize büyük esneklik sağlıyor.

Nüve: Teknik Servis hizmeti aldınız mı? Bununla ilgili bir değerlendirme yapar mısınız?
Dr. Cihan Taştan: Teknik servis hizmeti aldık. Çok fazla cihazımız olduğu için ve çok fazla kullanıldığı için zaman zaman oluşan arızaları hoş karşılayabiliyorum. Hoş karşılayamadığım tek şey hemen çözüm bulunamaması. İşte o noktada Nüve beni hiç yarı yolda bırakmadı. Santrifüj cihazlarımızda ya da diğer cihazlarımızda takıldığımız noktada hemen üniversitemizin teknik uzmanları direk Nüve’nin teknik uzmanları ile iletişime geçiyorlar ve benim en sevdiğim şey 1 haftayı bulmayan çözümler ile verilen hızlı hizmet. Bu durum beni hem sevindiriyor hem de projeleri yarı yolda bırakmama imkanını sağlıyor. Laboratuvarımızda mutlaka A planı B planı olarak yedekli planlar çiziyoruz. Yine de yarı yolda kalmamak, (üstelik bu kadar yoğun proje çalışılan bir laboratuvarda) konunun teknik uzmanlar tarafından hemen çözülebilmesi bize büyük kolaylık sağlıyor.
Nüve: Bunu sizlerden duymak bizim için önemli. Nüve bayileri aracılığı satış ve servis hizmetlerini sunuyor. Kontur bayimiz sizin bölgenizden sorumlu.
Dr. Cihan Taştan: Böyle bir röportaj teklifi geldiğinde doğaçlama yapacağımı söylemiştim sizlere. Memnun olmayan biri doğaçlama yapamaz. İçinde bir şey tutan biri doğaçlama yapamaz. Bu yüzden samimiyetimizi net olarak görebilirsiniz.
Nüve: Ne kadar zamandan beri Nüve ürünleri ile çalışıyorsunuz?
Dr. Cihan Taştan: 2018 yılından beri çalışıyorum, yaklaşık 6 yıl oluyor.
Nüve: ÜR-GE yapan bir hocamız olarak bizim ürünlerimizin geliştirilmesi ya da başka alanlarda kullanılması ilgili önerileriniz olabilir mi? Bu konuda bizimle görüşmek ister misiniz?
Dr. Cihan Taştan: Tabi ki. Birçok laboratuvar şu an hücresel tedavilere odaklı; diğer taraftan bu tedaviler içerisinde genetik tedavilere spesifik bazı cihazların geliştirilmesi ya da hali hazırdaki cihazların genişletilmesi, geliştirilmesi mümkün olabilir. Genetik tedaviler Türkiye’de ismi yavaş yavaş fokurdayan ve bizzat bildiğim birçok laboratuvarın alt yapılarını hazırlamaya çalıştığı bir alan. Dolayısıyla uzun vadede bu alanlarda üretilebilecek cihazların var olması Nüve’ye olan talebi arttıracaktır. Bu alanda azami kaliteye ihtiyacımız var. Sertifikaların tümünün olmasına ihtiyacımız var. Çünkü bir GMP ürünü üretiyoruz. Bu GMP ürünü birçok hastaya gidiyor. Sizin zaten hücresel tedavilerdeki tecrübenizin genetik tedavilerde olan cihazlarla da genişletilmesi sadece Türkiye’de değil yurtdışında da dikkatleri çekecektir.
Nüve: Çalışmalarınızda, yayınlanmış makalelerinizde Nüve ürünlerini referans göstererek belirttiğiniz ürünlerimiz var mı? Bu yayınları öğrenme şansımız var mı?
Dr. Cihan Taştan: Bu çalışmalarda genellikle analiz cihazlarının isimleri konuluyor. O nedenle Nüve var mı biz ekledik mi kontrol etmeliyiz. Nüve’nin hangi analiz cihazları vardı? Mesela bir laminer flow’un, bir kabinin markasını oraya koyamıyorsunuz, çünkü zaten bir kabin içerisinde üretileceği bir makalede aşikardır.
Nüve: Peki hangi analiz cihazlarını koyuyorsunuz?
Dr. Cihan Taştan: Eliza, PCR, hücre sayımı cihazı gibi cihazlar bizim makalelerde referans verdiğimiz cihazlardır. Onun dışında kabinleri ve laminar flow gibi kullandığımız şeyleri zaten cümle olarak bahsetmiyoruz.
Nüve: Bu kadar yoğun çalışmalarınız arasında bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Dr. Cihan Taştan: Ben teşekkür ederim. Bir şirketin bir ürünü üretmesi elbette ki zor bir iş. Herkesin ayakta alkışlayacağı bir iş. Üstelik Türkiye’deki bu ekonomik şartlar altında. Ama onun dışında bu ürünleri bir de topluma duyurmak, bunu gerçek yaşanır hikayeleri ile kaleme almak bambaşka bir vizyon. Evet ben Nüve’nin bütün kabinlerini cihazlarını biliyorum. Güzel ve kıymetli bir marka; yerli bir markamız.
Ben Nüve Haber gibi bir dergiyi bulabilmeyi ve görmeyi daha umut verici olarak görüyorum. Çünkü insanlara ulaşmak, bir algı bırakmak bir vizyon ve çok önemli. Marka algısı demiyorum; bu bir üretim algısı. Özellikle bilimde şu önemlidir. Yaptığınız bir şeyin hikayesi olması lazım. İstediniz kadar bir ürün üretin, bu hikâyenin içinde bir kahramanın olması gerekiyor, orada bu kahramanları dinlemeniz gerekiyor. Dergi olarak, yayın politikası olarak sizleri tebrik ediyorum. Üretilen ürünleri bir hikâye içinde sunabilmeniz çok değerli; bakın biz burada size sadece bir hikâye de yapmıyoruz gerçek hayat hikayelerimizi anlatıyoruz. Bu paylaşım fırsatı için biz teşekkür ederiz.
Cihan Taştan kimdir?
Cihan Taştan 2011 yılında ODTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünden ‘Yüksek Şeref’ öğrencisi olarak mezun oldu. Aynı yıl, New York Üniversitesi’nde Mikrobiyoloji-İmmunobiyoloji alanlarında Doktora çalışması yapmak üzere tam burslu olarak hak kazandı. 2015 Ocak ayında The Jackson Laboratory-Genomic Medicine Enstitüsünde Pre-Doctoral Associate ünvanıyla araştırmalarına devam etti ve insan bağışıklık sistemi hücrelerinde CRISPR genom modifikasyonu tekniklerini geliştirme projesinde görev aldı. İnsan bağışıklık sistemi hücreleri ve vücudumuzda bulunan bakteri türleri arasındaki ilişkiler üzerinde Doktora tez çalışmasını Eylül 2017’de tamamlayarak Ph.D. (Doktora) ünvanını aldı. Bu çalışmalardan yola çıkarak Ekim 2017’den Ekim 2020’ye kadar kanser türlerine karşı genetiği değiştirilmiş CAR-T hücre terapileri ve genetik hastalıklara (örneğin, Duchenne Musküler Distrofi) karşı genetik tedaviler üretmek üzere Acıbadem LabCell Hücre Laboratuvar’ında AR-GE Birim Sorumlusu olarak çalışmalarına devam etmiştir. 2021 yılı başından itibaren Üsküdar Üniversitesi’nde Moleküler Biyoloji Genetik bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Sentetik biyoloji, genetik mühendisliği ve moleküler biyoloji alanında lisans ve doktora dönemlerini kapsayan geniş bir bilgi ve tecrübeye sahiptir. Uluslararası nadir hastalıklar genetik tedavi yarışması (radichal.com) ve DNA tabanlı kriptoloji, DNA barkod, sağlık hizmetleri ve blockchain teknolojisi kullanan platformlar geliştiren hiDNA girişiminin (hi-dna.com) kurucu direktörüdür.